19 Ocak 2022 Çarşamba

Kader, Bağ, Fal, Önsezi

Çok derindim, çok daldım, çok yok oldum. Şimdi hayatın sığlığının içinde, algılarımı kapadım. Algılarımı kapadığımdan beri ne düşüncelerim ziyarete gelir beni ne de yarının aynısı olan rüyalarım. Tek düzeliğin ve sıradanlığın özünü buldum ben. Artık öyle eskisi gibi düşüncelerimde gezinmiyorum. Düşüncelerimin canımı yakmasına katlanamıyorum. Çok basitleştim, çok hassaslaştım. Kendimi kırmaktan ve incitmekten korkuyorum. Canım yanmasın, ben sığlığın içinde gördüğüm benliğimi severim.

Ruhlara dokundum, ruhları gördüm. İnsanı çıplak gördüm, kırılgan ve savunmasız anlarına şahit oldum. Çırpındıkları anlardaki zayıflıklarının teslimiyetlerinde muhteşem güçlerini gördüm. 

2

8

3

ben ve benden birkaç parça...

Basit hayatın basit istekleriin gereksiz mutluluklarını yaşıyorum.

Onu bildim. Neden onun onunla hayatını birleştirdiğini anladım. Kadersel ağlarda bana da çekiliyordu ve ben reddetmiştim; bu çekimi görüp direnmiştim. Kaderimin zayıflığını tekrar etmemek için onu da kendimi de derin sesssizlikte savurdum. Bildiğim bir şeyler vardı, o an olmazdı. Benim başka bir formumu bulduğu anda anladım; neden aramızda adı konmaz bir bağ vardı, neden kaçıyordum, anladım. Kendi sosyal statüsünden bir ben bulmuş kendisine. Münasip olanı buydu belki de. Ben ona nasıl yapaylıkları yakıştırmıştım halbu ki, onun kibrini alaşağı etmeyi arzulamıştım. Bilmemişim özündeki bana yakınlığı, kibir varsaymışım. mutlu etti beni, çünkü kaybederken kazandığım görebilimemi sağladı. Bir adı kaldı bende ne yazık ki adının artık anlamı kalmadı. 

Ben oradan oraya savruldum, kaçtığım yağmurun ardından doluya tutuldum. Sevildiğime inandırılırken hayretler içerisinde kaldım. Beni yıktı geçti. Toz duman etti. Bir çöpten farklı olmadım. Sonra ne oldu sahi? Altın olduğum mu keşfedildi, her ne ise artık, çamurun içinde bile parlamaya devam ettim. Keşfedildim. Sevilmeye layık görüldüm. 

Çamurun içinde boğulurdum. 

Çamurun içinde ümitsizdim.

Çırpındım çıktım.


2

8

3


2 çocuk, biri 28de diğeri 33te. birlikte dubaide. bu yılın eylül ekim ayında. Yıllar sonra ise kurduğumuz okulda. 

2

8

3

Annemin adı çok baskın, ruhumu bunaltırmış adımın anılması.

kurşun dedi. dökelim mi dedi.

Yok dedim. Duaya sığınırım ben.

Ne ironikti, falcıya gidip geleceği öğrenirken yeterince şirk koşmamışım gibi kurşun dökülmesi sırasında hassasiyetimin artışı.

Ben rüyamda arafı ve cehennemi gördüm. Kızgın demirden kafesleri, bedeninden ayrı olan ruhları, dünyadan paralel bir evrendeki kudretli gücü. Biri vardı orada yüzü seçilmiyordu ama onu duyuyordum, bana anlattı tek tek. Bak bu budur, öldükten sonra buraya gelirsin. Herkes günahkar, bu yüzden demir kafesin tadına herkes bakacak diye.

Ruhum çekildi o rüyada.

Bu salgın hastalık gelmeden önce de kötü enerjili bir hava kütlesinin havada süzülerek dolaştığını, yayıldığını ve evlere girmeye çalıştığını, ben de yakalanmamak için nasılda pencereleri nasıl kapattığımı bilirim rüyalarda. 

Korkarak uyanırdım.


Ben önsezilerimin elinde umutsuzca çırpınıyorum. 


yine gelip ziyaret etse ve dese ya "sen çok farklısın, özelsin" diye. güce ihtiyacım var. Yüzeyselliğimle gücü birleştirmeye ihtiyacım var. 

27 Ocak 2016 Çarşamba

Yine Mi Mutsuzluk?


                                     Silkelen filozof! Kendine gel!

Bana bir şeyler oluyor, başım dönüyor,  yer altımdan kayıyor,  adımlarım sendeliyor; bana neler oluyor, bilmiyorum. Nietzsche selam yollamış bana,  aldım selamı başım üzerine!  Ben iyi değilim Nietzcshe, senin gibi " zerdüşt" doğurmaktayım; heyhat, ben senin kadar güçlü değilim,  acı veriyor. sancı çekiyorum.  Bugünlerde hep bir şey eksik,  kötü gibi.  Halbuki ben ne çok şeyi atlatmış, ne çok şeyi çözümlemiştim!  Densizin biri çıkıp da demiyor mu "o sadece bir simge ", diye... ürperiyorum.  Bir simgeye verilen yıllar,  bir simgeye doğurulan  felsefe,  bir simgeye uygun özne yaratma çabası!  Ah!  Acı veriyor! Simgemi basit görmelerine dayanamıyorum!  Sığındığım güzelliklerin çirkin taraflarını gözüme sokmalarına dayanamıyorum.  Evet bayan!  Kaskatı sınırlarım var,  aşılamazlar!  Evet bayım! Sınırlarım Çin Seddi kadar  büyük ! Sizler  ömrünüzde  bir salyangozla konuşma şerefine erişmemiş basit insanlar,  hepiniz sığ sularınızda yüzün,  ben derin okyanuslarda bir damla olmaya razıyım!  Ben kaybolmaya,  yalnızlığa ve keskin ruhanî  boyuta kendimi adamaya hazırım!  Aşmıyorum sınırlarımı!  Bunların hepsi birer prensip!   Nasıl bilebilirsiniz ki?

3 Ekim 2015 Cumartesi

Kanlı Dudaklarım 

   Kanlı Dudaklarım 
Iğne  ile deldim  dudaklarımı, kanattım.  Kanıyor hâlâ  hiç durmayacak  gibi!  Yine korkuyorum  ismini bir türlü hatırlayamadığım  ve yüzünü sadece manasız rüyalarda gördüğüm  tuhaf varlık,  bana yine sarılsana  biraz... Bu gece  yine gel,  söz veriyorum yine hiçbir cümle kurmayacağım. Dudaklarım  kanıyor!  Iğneyle deldim!  Neden  yaptım?  Ne vardı  kahvemin içinde?  Niye hâlâ kan kokusu burnuma geliyor? Dudaklarıma dokun bu gece,  nasıl kanadığını hisset.  Dudakların dudaklarıma dokunsun bu gece,  ağzıma gelen kan tadını sen de hisset.  Beni  hisset,  ruhumu  hisset... Çok uzak değilim, dudaklarını dudaklarıma dokundur,  ben derin uykudayken  ve henüz kanayan dudaklarım iyileşmemişken  uğra rüyama... sen benim kurduğum evrenin birinde kilitlisin,  bana aitsin,  her kime ait olduğunu düşünüyorsan şu an yanılıyorsun, dudakların bir tek benim dudaklarımı  arzuluyor  ve sen susuzluğunu  başka bedenlerde dindirmeye çalışıyorsun. Seni özledim,  bırak o pespaye kızları,  kanayan dudaklarım seni çağırıyor , hırçınca ve zoraki  birkaç kelime söylüyorlar "gel,  özledim ".

Susuyorsun sen,  neden susuyorsun?  Hiç mi ruhun arzulamıyor benliğimi, hiç mi bir yerlerde benden parçalar bulmuyorsun?  hâlâ mı üşeniyorsun sevmeye,  ama nasıl olur bu? Sen beni arıyorsun ben de seni,  ve sen bu gece uğrayacaksın bana,  tıpkı yıllar sonra bedenin bedenimi bulduğu gibi bu gece ruhun ruhumu bulacak...

5 Eylül 2015 Cumartesi

Eylül'e Selamlar...


Eylül'e selamlar...
Eylül'ü Haris Alexiou ve onun şarkıları ile karşılıyorum. Biraz daha eksildim biraz daha büyüdüm, biraz daha karıştım, biraz daha duruldum...geçen Eylül'den bu Eylül'e neler de değişmiş öyle! Altın çağımızda kırılıp parçalandık. Ben yeterince parlayamadan altın tozuna dönüştüm ve rüzgârla hayatın dört farklı bucağına savruldum. Hayır, kendime acıdığım falan yok,  ben yalnızca biraz şaşkınım. Tüm bu olanlar ve geçen zaman beni oldukça şaşırttı. Ölüler gömüldü, sessizce, ağladık, çok ağladık, hâlâ ağlıyoruz gizlice ama geçti işte. Acıtıyor ama geçti. Düşen yapraklar gibi hayat... sonbaharı  karşılıyorum, hüznüm ile hazan mevsimine kucak açıyorum. En çok sanki bu ayda ayrılıklar oluyormuş gibi geliyor bana. Bu kadar yakındığıma bakmayın  Sonbaharın ilk yağmurunu en çok ben severim. Toprak kokusu... O ıslak toprak kokusu, içine çekiyor sanki ruhumu. Sonbahar, yalnızlar şehrinin  mevsimidir. Dikkat edin, ne çok yalnız varsa, tıpkı  ürkek salyangozlarım gibi, yağmur vakti dışarıda dolaşmak için bahane ararlar ve ahmakça ıslanırlar  benim yaptığım gibi. Ve... sonra  mı? Bir kahve daha Bayım!

9 Ağustos 2015 Pazar

Saçlarım ve yahut Düşüncelerim

Kızgınlıklarım, kızdıklarım, öfkelerim, öfkelendiklerim,  beni  benden alan tüm vahşetim ve en çok da kendime olan nefretim, hepiniz beni katlediyorsunuz!  Ben yine gönlüm kırık bir hâlde eksik yaşıyorum. Sevmeyi de sevilmeyi de bilmiyorum, ben yalnızca öfkeyi ve öfke nöbetlerimi iyi biliyorum.  Beni arkadaşlığından uzaklara atan ey sahte dostlarım,  sahi,  hiç mi sevmediniz beni?  Sizi ne kadar çok önemsediğimi nasıl da görmediniz?  Nasıl böyle kör olabildiniz bana? Halbuki nasıl da size bağlıydım,   yapaylıktan kaçıp size sığındım! Beni  niçin uzağınıza ittiniz? Beni çok kırdınız dostlarım! Hoşçakalın...
Ben hiçbir şey anlatamıyorum,  oldum olası beceremedim şu hikaye anlatma olayını,  dikkat çekmeyi de bilmiyorum açıkçası.  Bu yüzden mi mutsuzum?

Bir az alkol olsaydı... ya da dua?  Ne iyi gelirdi sahi? Keşke sen yanımda olsan. Yoo olma,  olmamalısın.  Ben ne istediğimi biliyor muyum  ki? Köhne köşelerde çürüyorum işte. Ne komik ama!
Saçlarım çok güzel, çok yumuşak,  çok kırılgan ve zayıf ama yine de parlak ve yıkılmaz duruyor. Bu kadar maske olmasaydı hâlâ böyle olabilir miydi ? Sarhoş edici bir kokusu var. Ben sanırım iyi değilim.  Yani... dünya ayaklarımın altından kayıyor,  görmüyor musun? Damarlarımda tuhaf bir ritim akıyor,  raks ediyor beynim  ve saçlarım.  Saçlarım  çok güzel. Hiç dokunmadın ki sen bilmezsin nasıl  da yumuşak olduğunu.  Iyi ki dokunmadın. Seni de sevemedim çünkü.  Benim ki garip bir  tutku,  sevgi değil.  Saçlarım çok güzeldir,  dostlarım da bilir bunu.  Eğer dostlarım beni terk etmiş olmasalardı  belki sana saçlarımdan bahsederlerdi,  nasıl da karmaşık  ve bi o kadar da sahiplenici olduğunu söylerlerdi.  Ama şimdi anlatamazlar, onlar mühürlü.  Sen şimdi nereden öğreneceksin  saçlarımı  ve o  büyüleyici kadife hissini? Şimdi  her bir tel  uyuşuk ritimle savruluyor. Dolanıyor, sana  ve geçmişe dolanıyor,  sonra birbirine  dolanıyor.. ve tekrar  savruluyor,  sahi şu saç şampuanlarını kim yapıyor?  Kafam yine gidip geliyor... Insanlar her nedense bendeki fazla zeka özelliklerinden bahsediyor,  fakat onlara bir türlü  aptal olduğumu kanıtlayamıyorum,  saçlarım izin vermiyor,  saçlarım beni hep ele veriyor... niye bu  kadar savruluyorlar? Bir tutamı çehreme düşüp beni okşuyor usul usul,  sen nereden bileceksin!  Sahi hiç mi etkilenmedin  saçlarımdan? Tuhaf...Nu - man o to

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Beni Buralardan Al

Insan olmak;
Yaşamak...
Ölmek.
 Bu kadar mı sahi? Soracağım ne çok soru vardı halbuki, neden bu kadar çabuk gittin? Ölümden nefret ediyorum, gerçekten nefret ediyorum! Ben her gün yokluğunun azabını talim ediyorum. Sahi, söylesene gitmek basit mi? Zor olmalı! Çok zor olmalı. Ben de gitmeyi çok düşündüm, yapamadım, olmadı yani. Zaten neyi tam yapabildim ki şu hayatta? Beceriksizim. Hâlâ mı geçmedi sancılarım? Hâlâ mı kıvranıyorum? Ben çok bencilim, bencilce özlüyorum. Bencilce acı çekiyorum. Ait değilim bu bayağı dünyaya, yoo hayır, ben o bayağılardan daha üstün değilim, ama onlarla aynı da değilim. Gidesim var. Her şeyi bırakıp gidesim var!

Salaklar! O kadar çok salak var ki, mutluluk içinde mutsuzluk soluyan öyle çok salak var ki! Yalnızca aynanın yansıması ile yaşayan milyonlarca insan, düşünebiliyor musun? Sıkıldım, hepsinden sıkıldım, benim masumluğumdan faydalanan o salaklardan sıkıldım. Ben, hiç kimseyi kırmak istemedim, onları acıtmak istemedim, peki niçin benim canım böyle acıyor?

Sevgiden yoksunlar! Sevgililerinin yüzünde sevgi göremeyen ve yalnızca bakan öyle çok sevgiden yoksun var ki! Yalandan aşklarıyla övünen yüz binlerce insan, düşünebiliyor musun? Bunaldım, hepsinden bunaldım, benim açık fikirlerimden yararlanan o sevgi yoksunlarından bunaldım. Ben, hiç kimseyi uzaklara itmek istemedim, onları incitmek istemedim, peki niçin ben bu kadar uzaklarındayım?

Çok tuhaf! Bencilce güdüler üzerine kurulmuş çıkar ilişkileri ile süslenmiş bir insanlık ile kafa kafaya savaştayım! Yorgun savaşçıyım, düşünüyorum. Çok fazla düşüyorum. Üşüyorum...
Beni buralardan al.
Senin oralara gidelim.